ÇAM REÇİNESİ
- Yazar: Umut Meriç BERBEROĞLU
- 1 Haziran 2025
- 36 kez okundu

ÇAM REÇİNESİ
İstanbul, 1960… Mahallenin ince taş kaldırımları, sabahın ilk soluk ışıklarıyla hafifçe ıslanmış, sessizlik evlerin üstünde ağır bir örtü gibi yayılmıştı.
Hüseyinlerin evi, şehrin eski semtlerinden birinde, ahşap pencere kanatları aralığından sokağın kokusunu içeri alıyordu. O evin duvarları, nesiller boyu taşınan hayallerin, kırgınlıkların ve umutların sessiz tanığıydı. İçeride, Nurten, gözlerini hafifçe ovuşturarak mutfağın köşesindeki küçük sandalyeye çökmüştü.
Ellerinde yıpranmış bir tülbent vardı; sessizce titriyordu. Kalbinde fırtınalar koparken, dışarıdaki dünyadan kopmuş gibi görünüyordu. Oğlunun gidişinden beri, zaman bir türlü eski haline dönememişti. Genç Yusuf’un adımları uzun zamandır sokaklarda yoktu. Onun yokluğu, evin içine sızan ince bir buz tabakası gibi her köşeyi sarmış, görünmez bir ağırlık oluşturmuştu.
Geceleri, yatağının kenarına bıraktığı ceketi, hâlâ sararmış ve yıpranmıştı. Hafifçe kokusunu içine çektiğinde, içinde biriken boşluk daha da büyüyordu. Babası Hüseyin ise, sabahın erken saatlerinde mahallenin kahvehanesine yönelmiş, sessizce kahvesini yudumluyordu.
Gözlerinin derinliklerinde, her yudumda biriken yorgunluk ve belirsizlik vardı. Sohbetlere karışmıyor, sadece etrafındakilerin gidişatını sessizce dinliyordu. Dışarıda hayat, değişen Türkiye’nin karmaşasında hızla akıp giderken o, kendi dünyasında tutunmaya çalışıyordu. Ahmet, Yusuf’un küçük kardeşi, duvarların arasında yankılanan sessizliğin içinde sıkışmıştı.
Okuldan dönerken yanına uğrayan arkadaşlarının neşesi ona uzak bir anı gibi geliyordu. Evin salonunda, annesinin pencereden baktığı o küçük köşede, zihninde binlerce soruyla boğuşuyordu. “Neden babam artık gülmüyor? O gece neden Yusuf gitti?” diye mırıldanıyordu kendi kendine. Çocukluğun hafifliği ve mahallenin canlılığı, onun için gitgide bulanıklaşan bir resme dönüşüyordu.
O sabah, mahallede her şey değişmek üzereydi. Radyo, evlerin içine sinsice girmiş, evlerin köşelerinde konuşulan isimler ve gelişmelerle karışıyordu. Siyasetin sert rüzgarları, Hüseyin ailesinin küçük dünyasında fırtınalar koparıyordu. Yusuf’un gidişi, sadece bir genç adamın uzaklaşması değildi; arkasında kırılmış bir kuşağın, yaralı bir umudun izlerini bırakıyordu.
Nurten’in gözlerindeki o yaşlar, sadece bir annenin değil, ülkesiyle bölünmüş bir ailenin çaresizliğinin sembolüydü. Mahallenin dar sokakları, simitçilerin sabah çığlıkları, çarşıdaki tezgahtarların sesleri, çocukların oyunlarıyla dolarken, Hüseyin ailesinin içindeki sessizlik bir an bile bozulmuyordu.
Çünkü onların hikayesi, bir çam reçinesinin içindeki hava kabarcığı gibi zamana ve acıya sıkışmıştı. Üzerinden yıllar geçse de, o zamanın ve mekanın ruhu, bu ailede ve mahallede hâlâ titrek bir yankı olarak kalacaktı.
Umut Meriç BERBEROĞLU
Genel yayın yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ
Bir önceki yazımı okudunuz mu?
Çok güzel bir yazı Umudum 🥰
Çok iyi