𝒀𝒂𝒔𝒂𝒌 𝑩𝒊𝒓 𝑨𝒔̧𝒌ı𝒏 𝑯𝒊𝒌𝒂𝒚𝒆𝒔𝒊

𝒀𝒂𝒔𝒂𝒌 𝑩𝒊𝒓 𝑨𝒔̧𝒌ı𝒏 𝑯𝒊𝒌𝒂𝒚𝒆𝒔𝒊

𝒀𝒂𝒔𝒂𝒌 𝑩𝒊𝒓 𝑨𝒔̧𝒌ı𝒏 𝑯𝒊𝒌𝒂𝒚𝒆𝒔𝒊

19.yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı İmparatorluğu’nun zenginlik ve ihtişamı doruk noktasındaydı. Sultan Abdülaziz, tahtta oturduğu dönemde, imparatorluğun sanat, kültür ve mimari alanlarında büyük bir gelişme göstermesini sağlamıştı.

1867 yılının ilk günleriydi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun hükümdarı Sultan Abdülaziz, Avrupa’nın kalbine, Paris’e doğru yola çıkmıştı.
Bu, bir Osmanlı padişahının yabancı bir ülke toprağına ilk kez sefer haricinde ayak basan ilk ve son imparator olarak tarihe geçti.    
Tarihe geçen sadece bu değildi kaynaklara göre boğazın sularında gizlenen aşk, Paris’te o sergide ilk startını vermişti.

Fransa İmparatoru III. Napolyon’un daveti üzerine, milletlerarası serginin açılışına katılmak üzere düzenlenen bu tarihi ziyaret, iki imparatorluk arasındaki ilişkilerin pekiştirilmesi adına büyük bir önem taşıyordu. Paris Garı’nda, Sultan Abdülaziz’i karşılamak için hazırlanan görkemli tören, iki ülkenin dostluğunun bir göstergesiydi.

İmparator III. Napolyon’un yanında, sarayın merdivenlerinde, İmparatoriçe Eugénie bekliyordu.
Onun asil duruşu, sarı saçları ve yeşil gözleriyle adeta bir sanat eseri gibiydi.

Sultan Abdülaziz ise heybetiyle güçlü fiziği ve karizmatik varlığı ile  herkesin dikkatini çekiyor, Fransız soyluları arasında hemen fark ediliyordu.

İmparatoriçe, Sultan’ın koluna girerek ona Tuileries Sarayı’na kadar eşlik etti.  
Bu kısa yürüyüş sırasında, iki lider arasında sözsüz bir iletişim kuruldu.

Göz göze gelen anlar, iki kültürün ve iki farklı dünyanın birleştiği anlardı.

O akşam düzenlenen yemekte, Sultan Abdülaziz ve İmparatoriçe Eugénie’nin birbirlerine olan ilgisi, tüm salonun gözünden kaçmadı. İmparatoriçe’nin zarifliği ve Sultan’ın asaleti, aralarındaki bu anlamsız çekimi daha da güçlendirdi.

Sultan Abdülaziz’in Paris’teki 11 günlük kalışı boyunca, İmparatoriçe Eugénie ile olan ilişkisi, tüm dikkatleri üzerlerine çekti. Osmanlı heyeti de bu durumu fark etti

Ayrılık vakti geldiğinde, anlatılanlara göre İmparatoriçe Eugénie’nin  kederi ve gözlerindeki hüzün, veda anının ağırlığını herkese hissettirmişti .

Fransa’dan bir daha görüşmemek üzere buruk bir şekilde ayrılan bu iki önemli ismin yolları, iki yıl sonra bir daha kesişti.

“Aşk ve Tutku varsa zaman bile önlerinde duramaz.” diyen şair haklı çıkmıştı.

 

İki yılın ardından, ayrılığın hüznü henüz tazeyken, kader onları yeniden bir araya getirdi. İmparatoriçe Eugénie, Süveyş Kanalı’nın görkemli açılışına katılmak üzere davet edilmişti. Ancak Mısır yolculuğuna başlamadan önce, ansızın İstanbul’a uğramaya karar verdi.

Bu beklenmedik ziyaret, Sultan Abdülaziz’i derinden etkiledi. İmparatoriçe için Beylerbeyi Sarayı’nda hazırlanan program, Sultan’ın şahsi ilgisiyle şekillendi.

Sultan, İmparatoriçe’nin İstanbul’a varışını deniz üzerinde, saltanat kayığıyla karşılayarak başlattı. Top atışlarıyla şereflendirilen bu karşılama, İmparatoriçe için düzenlenen sıra dışı etkinliklerin sadece başlangıcıydı.

Karaya adım attığında, İmparatoriçe’yi Osmanlı’nın en nadide hediyeleri bekliyordu.
İmparatoriçe de, Sultan’a altın ve mücevherlerle bezenmiş olan kendi portresini içeren zarif bir armağan takdim etti.

13 Ekim’den 20 Ekim’e kadar süren bu ziyaret boyunca, Sultan Abdülaziz, İmparatoriçe’nin her isteğiyle bizzat ilgilendi. İstanbul’un büyüsünü keşfeden İmparatoriçe’nin onuruna, sarayın en muhteşem salonlarında ziyafetler ve etkinlikler düzenlendi. Bu buluşma, iki ülkenin tarihinde unutulmaz bir sayfa olarak yerini aldı.

İstanbul, 1867 yılının sonbaharında, İmparatoriçe Eugénie’nin ziyaretiyle çalkalanıyordu. Şehir, dedikodularla dolup taşıyordu ve en çok konuşulan konu, Sultan Abdülaziz ve İmparatoriçe’nin gizemli bir buluşmasıydı.

Söylenenlere göre, 17 Ekim gecesi, Sultan, saraydaki herkesi bir bahaneyle göndermiş ve Dolmabahçe’den Beylerbeyi’ne geçmişti. İmparatoriçe ile geçirdiği vakit, sabahın ilk ışıklarına kadar sürmüştü.

Bu gizli buluşma, İstanbul’un sırlarını saklayan geceye dair söylentilere neden oldu.

Tarih der ki o gece hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu.

Ertesi gün, Pertevniyal Valide Sultan’ın sert tepkisi, sarayın duvarları arasında yankılandı. İmparatoriçe’nin ziyaretinin son günlerinde yaşanan bu olaylar, yıllarca halk arasında anlatıldı ve tarihçi Murat Bardakçı’nın yazılarına konu oldu.

Ancak, bu aşk hikayesinin detayları,

“Mavi Sütunlu Saray” adlı kitapta ortaya çıktı ve böylece tarihin tozlu sayfalarındaki bu romantik sır, gün ışığına çıkmış oldu.

Ne var ki, bu hikaye mutlu bir sonla bitmedi. Sultan Abdülaziz ve İmparatoriçe bir daha asla görüşemedi ve her ikisinin de hayatı trajediyle son buldu. İmparatoriçe Eugénie, sürgünde kocasını ve oğlunu kaybetti. Sultan Abdülaziz ise tahttan indirildi ve trajik bir şekilde hayatını kaybetti.

Yıllar sonra, İmparatoriçe Eugénie, geçmişin anılarına veda etmek için belki de, İstanbul’u tekrar ziyaret etti. 1911 yılında, 85 yaşında, bir kez daha Beylerbeyi Sarayı’nın konuğu oldu.

Bu ziyaret, eski bir aşkın son perdesiydi. İmparatoriçe, dokuz yıl sonra, 94 yaşında hayata gözlerini yumdu ve İspanya’da, sevdiklerinin yanına defnedildi.

Tarih, genellikle savaşları ve anlaşmaları yazar; ancak bazen, aşkın gücü ve kural tanımayan doğası, tarihin en derin sırlarından birini açığa çıkarır.
Sultan Abdülaziz ve İmparatoriçe Eugénie arasındaki bu aşk hikayesi, resmi kaynaklarda yer almasa da, kalplerde ve hafızalarda yaşamaya devam ediyor.

Bu makale, Sultan Abdülaziz ve İmparatoriçe Eugénie’nin hikayesinin  ele almakta ve  tarihi kaynaklarda yazmasa da İspanyol Cervantes Enstitüsü Müdürü Pablo Martin Asuero’nun yazdığı “Mavi Sütunlu Saray” adlı kitapta ortaya konan satırlardan yola çıkarak benim anlatımım  ile oluşturulmuştur …

Onların bu etkili aşk hikayelerinin hatırası olarak  sofralarda bir tarif kaldı.
Hünkar beğendiden bahsediyoruz

Aşkın ve sanatın şehri İstanbul, bu iki ruhu bir araya getirdi ve onların hikayesi, saray mutfağının efsanevi lezzetlerinden biri olan Hünkar Beğendi ile ölümsüzleşti. Küllenen aşk, patlıcanın közünde…

Bu yemek, Sultan Abdülaziz’in damak zevkine layık bir eser olarak tarihe geçti ve İmparatoriçe Eugénie’nin hatırasını yaşattı.

İki kültürün buluşması, bu lezzetli yemeğin her bir lokmasında, zamanın ötesine taşınan bir aşkın ve zarafetin hikayesini anlatır.

İstanbul’un tarih sahnesindeki bu romantik buluşma, yüzyıllar boyunca dillerden düşmeyecek bir lezzet mirası bıraktı  
“Hünkâr Beğendi “

Havin Ezo 

Daha önceki yazılarımı da okuyabilirsiniz. 

ESKİ ZAMAN AŞIĞIYIM BEN

BAKÎ KALAN KUBBEDE HOŞ BİR SEDA İMİŞ

Editör Ümmü Özçelik Er

Genel Yayın Yönetmeni: Elif ÜNAL YILDIZ 

Yorumlar (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Havin EZO

Amerika'da yaşıyorum. Sanat tasarım eğitimimi Sağlık sorunları nedeniyle tamamlayamadım, ancak şu anda sosyal medya yöneticiliği yapıyorum. Aynı zamanda çeşitli resim çalışmaları gerçekleştiriyorum, sanat alanındaki tutkumu ve yeteneklerimi geliştirmeye devam ediyorum." yazı yazmaktan büyük keyif alıyorum.